Sosyal Devlet anlayışının bir getirisi olarak İdare yeni hizmetler üstlenmekte olup, bu sebeple idarenin kişi ya da kişilere zarar verme olasılığı da haliyle artmaktadır. İdarenin yani Devletin davranışı ile meydana gelen zarar arasında bir nedensellik bağının bulunması durumunda, kusur şartı aranmaksızın, İdarenin sorumlu olması gündeme gelmektedir. Buna “kusursuz sorumluluk” adı verilir.
Kusursuz Sorumluluk temel olarak iki ana ilkeye dayanmaktadır:
- Tehlike İlkesi (Risk Sorumluluğu)
- Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi (Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik)
-
Tehlike İlkesi
Tehlike ilkesi yani risk sorumluluğu, İdarenin tehlike taşıyan bir faaliyet yürütmesi veya tehlikeli bir araç kullanması sonucu meydana gelen zararlardan sorumluluk anlamına gelmekle; “her nimetin bir külfeti vardır” mantığına dayanmaktadır.
İdare Hukukundaki Tehlike İlkesi (Hasar İlkesi, İdari Risk Kuramı) tıpkı Özel Hukukta olduğu gibi tehlikeli işlerle uğraşanların herhangi bir kusurları olmasa dahi ortaya çıkan zararlardan sorumlu tutulmalarını konu edinir.
Bu ilke gereğince, İdarenin yürütmekte olduğu tehlikeli (risk barındıran) faaliyetlerden ve etkinliklerden dolayı bir zarar meydana gelmiş ise, İdare bu zarardan kusursuz olarak sorumlu tutulur.
Tehlike İlkesinin uygulandığı haller aşağıdaki gibidir:
- Tehlikeli faaliyetler ile araç ve gereçler
İdarenin yürütmekte olduğu faaliyetler ile yine İdarenin kullanımında olan araç-gereçler birtakım tehlikeler içerebilmektedir. Risk barındıran bu faaliyetlerin ya da araç-gereçlerin bir zarar meydana getirmesi halinde, İdare kusursuz olsa dahi bu zararın telafi edilmesi (ödenmesi) gerekir.
- Mesleki Risk
Tehlike İlkesinin meslek kazalarına ilişkin uygulanmasını konu edinir. Bu kapsamda, kamu adına hizmet gören kişilerin görev esnasında ya da görevinden kaynaklı olarak zarar görmesi halinde, İdare kusursuz olsa dahi bu zararı gidermekle yükümlüdür.
- Sosyal Risk İlkesi
Terör, savaş gibi hukuksuz eylemleriyle kamu ve anayasal düzeni bozmaya çalışanların bu eylemleri sırasında üçüncü kişileri zarara uğratması halinde, İdare kusursuz olsa dahi bu zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Bu ilke, özellikle Yargısal İçtihatlarda karşımıza çıkan bir ilkedir.
-
Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi (Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik)
Bu ilke gereğince, İdare, kamu menfaati / kamusal yarar düşüncesiyle başladığı bir faaliyeti neticesinde birtakım kişilere zarar verir ise, mevcut zararın oluşmasında İdare kusursuz olsa dahi bu zararın yine İdarece giderilmesi gerekir.
Kamu yararını sağlayabilmek için yürütülen bir idari hizmet sonucunda, her ne kadar o toplumda yaşayan herkesin bu hizmetten yararlanabileceği düşünülse de bazı kişilerin bu hizmet nedeniyle zarara uğraması ve külfet altına girmesi muhtemeldir. Böyle bir zarar meydana geldiğinde yani bu zarara uğrayan kişiler belirli bir külfete katlandığında, bu zararın ve külfetin İdarece tazmin edilmesi gerekmektedir.
Bu ilke, Yargısal İçtihatlar ile de son derece geniş bir uygulama alanı bulan ana ilkelerden biridir.
Mahkemece tesis olunan hükümde, yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açıkların bulunması halinde başvurulacak ve izlenecek yol HMK madde 304 kapsamında HÜKMÜN TASHİHİ müessesesidir. Bu gibi hatalar, mahkeme tarafından re’sen (kendiliğinden) düzeltilebileceği gibi taraflardan herhangi birinin talebi üzerine de düzeltilebilmektedir. Hükmün Tashihi yolu, hüküm kısmında mahkemece yapılan maddi hataların düzeltilmesini konu edinmektedir.
Söz konusu hüküm taraflara tebliğ edilmiş ise, tashih konusu hataların düzeltilebilmesi için tarafların dinlenmesi gerekecektir. Böyle bir durumda mahkeme taraflara davetiye tebliğ eder ve şayet bu davetin tebliği üzerine taraflar mahkemeye iştirak etmez ise dosya üzerinden inceleme yapılarak tashih konusunda karar verilmesi gündeme gelir (HMK 304, 1.cümle 2-3).
Tashihin esasen mahiyetini incelediğimizde; örneğin bir davalı isminin Kerem yerine Kerim olarak yazılması, 100.000 Türk Lirası yazılacak iken 1.000 TL yazılması ya da 175 Parsel yazılacak iken 17 parsel yazılması gibi dava konusu olay örgüsünün incelenmesinden ve dosyanın içeriğinden bunların birer maddi hata olduğunu kolaylıkla anlamamız gerekmektedir.
Maddi hataların düzeltilmesi istemi (hükmün tashihi), hükmün icrasına (hükmün yerine getirilmesine) dek istenebilmektedir.
Re’sen ya da talep üzerinde hükmün tashihine karar verilir ise, düzeltilen hususlarla ilgili ara karar oluşturulur. Bu ara karar, düzeltilen kararın altına eklenir ya da düzeltilen karara ek bir karar olmak üzere elektronik olarak imzalanır ve mühürlenir.
Önemle belirtmek gerekir ki; hükmün tashihi yani maddi hataların düzeltilmesi halinde, mahkeme kati surette hükmü değiştiremez, yalnızca düzeltir. Zira bu müessese, bir kanun yolu değildir. Hükmün değişebilmesi imkânı yoktur.
Hükümlerin tavzihi (HMK m. 305) hükümleri de yine kıyasen hükmün tashihi müessesesine de uygulanmaktadır.
İşbu makale ile ele alınan konu, maddi hataların hükümden sonra düzeltilmesine (tashihine) ilişkin bir içerikten ibarettir. Hükümden önceki dönemde maddi hataların düzeltilmesi hususu ise HMK m. 183 tarafından düzenlenen başka bir konunun incelemesidir.